Ana içeriğe atla

The Kominsky Method Dizisi Üzerine: Bir Küçük ‘Schrödinger Prostatı’ Konusu Meselesi


Diziye başlamadan önce bazı seçilmiş insanların yaptığını yapar ve ‘konu nedir?’ diye hızlıca bir bakarsanız muhtemelen merkez temanın, Sandy’nin oyuncu koçu olarak aktarımları üzerine inşa edilmiş olması yanılgısını benimseyen açıklamalar ile karşılaşırsınız. Oysa toplum evrenini yansıtan bir örneklemden öteye gitmeyen öğrencilerinin profilleri; asyalı, siyahi, feminist, homoseksüel… gibi çeşitli karakterlerden ziyade bir nevi sığlığı bulunan yüzeysel tiplemeleri temsil etmektedir. Bu yönleri ile farklı yönlerden çeşitli çatışmalar da katarak taşıdıkları belirli yargılardan veyahut görece temsil ettikleri kesimin ideolojilerinden kesitler katıyor da olsalar, gün sonunda Sandy’nin yaşamının yalnızca bir yönü olarak bize aktarılmaktadırlar. 

Olay örgüsünde zaman zaman oldukça detaylı ses efektleri içererek ele alınan yaşlanan prostat trajedisinin ‘mors kodu, noktalar ve çizgilerle’ ifade edilir olduğu oldukça yürekten bir aktarış söz konusudur. Erkek başrol Sandy, dizide partneri olan Lisa’dan ellili yaşlarda (Dünya genelinde Birleşmiş Milletler tarafından 60 yaş üstü bireyler; Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından ise 65 yaş üstü bireyler yaşlı olarak kabul edilmektedir) biri olarak bahseder. Kurgunun ilerleyişinde de olay örgüsünün değindiği toplumsal sorunlar zincirinin halkaları yaşlılığın kadınsal boyutlarını kapsayacak incelikte değildir. Ki bölümler boyunca işlenen hastalık teması da belki de yaşlılığın en çok korkulan yönü Alzheimer değil, prostat kanseri hakkındadır. Bu bağlamda söylenebilir ki The Kominsky Method dizisinin konusu esasında, erkek olarak yaşlanmaktır.

Birbirleriyle olan bağlantı noktalarının kısaca belirtildiği pilot bölüm çerçevesinde ana malzeme, Lisa’nın almakta olduğu oyunculuk dersini veren oyuncu koçu Sandy ile, Sandy’nin birbirlerini bulmalarını sağladığı arkadaşları Norman ve Eileen odaklıdır. Sandy rahat bir emeklilikten oldukça uzakta üç evlilik sonlandırmış, kısmen orta sınıfı temsil eden bir karakterdir. İşinin ehli ve geçmişte ünlü isimlerle çalışmış olan başarılı bir oyuncu koçu olarak tasvir edilen Sandy, hak ettiğine inandığı iyi iş fırsatlarına sahip olamasa da oyunculuk dersleri vererek çalışma hayatına tutunmakta, bir yandan da iş arayışlarını sürdürmektedir. Zamanı planlı olarak kullanan dakik bir kişiliği ya da biyolojik ritme uygun belirli bir uyku düzeni yoktur.

Olağan olan durumlar yaşar Sandy’de her insan gibi. Durumun ehemmiyeti ölüm döşeğindeki dostunu son kez görmek dahi olsa erteleme eğilimi gösterebilir, zamanında beyin kanserinden ölen arkadaşının ziyaretine gitmeme nedeninin nezle bulaştırmamak olduğunu savunup inkar mekanizmasına bel bağlayabilir, iş için didinirken karmaşıklıkta ders saatini unutabilir, hayata olabildiğince katılmak isterken prostatı oldukça iyi çalışan sağlıklı gençlere imrenebilir, tekerlekli sandalyede umutsuzca kendi geleceğini görerek yalnızlıktan korkuyor olabilir, geçmişe özlem duyabilir veya emir vermeyi seven navigasyonu hakkında yakınabilir. Sandy’nin akış içinde sıradan duran özensiz “geç kaldım, üzgünüm” replikleri, sağlıklı beslenmeye yönelik herhangi bir çaba göstermeyişi, dinsel açıdan bir adanışına rastlamayışımız, toplumca olağan görülen yaşlılıktan sebebiyet ölümü reddedişi ve ergenliğe atfedilebilecek dalgalanmaları sergilemesi sırasında esasında dizi; seyirciye ‘normal yaşlı’ ve ‘yaşlı imajı’ gibi kavramlar hakkında istemsizce sorgulamanıza imkân veren alanı yaratmakta ve var olan dışında bir yaşlılık algısından sizi haberdar etmektedir.

Doktorun yaşa bağlı olarak olası kanser varlığını dahi önemsemeyen tavrı ve ‘açıkçası sizin yaşınızdaki birini prostattan önce vücudundaki başka bir şey öldürecektir’ ifadesinin geçtiği sahne aklımda kalan anlamlı sahnelerden biriydi. Şayet sağlık sektörü başta olmak üzere farklı alanlarda da olağan algının bu yönde olması hiçbirimiz hiç karşılaşmadığı yahut karşılaşma ihtimali düşük olan bir durum da değil.

Komedinin çarpıcı toplum dramlarını yansıtmada kullanabilecek oldukça fonksiyonlu bir araç olduğu göz önünde bulundurulduğunda, yaşlılığın semptomları olan bir hastalıktan ibaret olmadığının hatırlatılması gerekliydi. Mevzunun ne olabileceğinin bilinci ile izlediğinizde sizin de dikkatinizi çekenlerin çok daha farklı olacağından eminim. İyi seyirler…

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

iki kişilik sessizlik

dün rüyamda yine ölüyordun. keşke- keşke anlattığın bazı şeyleri tekrardan dinleyebilseydim. acaba ömrünün son günleri nerede geçecek? hangi şehirleri görebileceksin? arzuladığın aile resmine sığabildin mi? saçını ne kadar uzatabildin? annen gönlünü aldı mı? dostlarınla daha sık görüşüyor musun? gökkuşağını gördün mü? hiç daha fazla mektup yazmalıyım dediğin oluyor mu? aklına en sık kimler geliyor? niye yeni unuttun? miden nasıl? o filmi beğenmiş miydin? nasıl oldun? depremi hissettin mi? sağlığın yerinde mi? hiç pişmanlık duyuyor musun?  hem çok iyi bildiğim hem de hiç mi hiç tatmadığım bir sessizlik bu. bana bakıyorsun -o kadar alıştım mı sahi-  köşede sarı yağmurluklu bir çocuk annesinin elinden tutuyor. bana bakıyorsun. bir  çocuk. omurgadan ibaret, refleksel bir mahlukat olarak tasfiri bulunabilen? çocuk. tehlikeli kimyasallar vücuda en çok solunum yolu ile alınır. bunu karaladığım defter mor ve dışarısından yaldızlı parlakça bir görünüşü var. çocukluğumdan kalmış ol...

öyle

... koku, tam da yaslandığı kayadan gelirdi. o gün de dünküler gibi, gelip geçti.  elinden avucumdan, kemiklerimden ve tebessümünün ucundan, ağırca süzülüp aktı da zaman, geride yalnız hüzün üstüne hüzün bırakmadı mı sahi?  ne olduysa, bir gecede olur gibi, öylece dondu. her şey bir rüyayla son buldu. duyamadım, söyler misin neden böylesine bir istençle doldun da uzaklaştın benden? söyler misin neden, nasıl azar azar vazgeçtin? lütfen bir şeyler söyle, neydi seni benden uzaklaştıran, içine sinmeyen? söylesene, kızgın değilim, yalnızca soruyorum. nasıl oldu anlatsan ya? bir sabah artık devam edemeyecek gibi mi hissettin? bir gece de mi unutmak istedin? ölecek gibi miydin? ter içinde uyandığın kabusunla göğsün sıkıştı, evet evet- birden kendini dışarı mı atmak istedin? ılık bir meltem mi esti o soğuk gecede, gözlerini örttüğünde herkes ve her şeyden nasıl koptuğunu mu fark ettin? sevdiğim... peki neden ben orada değildim? "ben bu cumartesi günü saat altı ile altı buçuk arası tün...

metafor ve mavi sürgün

sicilya'da bulunan agrigentum şehrinin hükümdarı phalaris, ölüm cezasına çarptırılan mahkûmların cezalarının infazı için tercih ettiği pirinçten boğa heykeli ile anılır. mahkûm boğanın içine konur, altında ateş yakılırdı. boğa ısındıkça kurban içinde yanarak can verirdi. boğanın kafasında ise mahkûmların çığlıklarını kızmış bir boğanın böğürmesine çeviren tüplerden ve tapalardan yapılan karmaşık bir mekanizma bulunmaktaydı. söylentiye göre boğa tekrar açıldığında, kurbanın kavrulmuş kemikleri mücevher gibi parlıyor ve bunlardan kolye yapılıyordu. tüm bu söylemler sınırsız bir insan kalabalığından ibaret. italya'da tarla kuşlarını hiç durmamacasına öttürmek için, ateşle kıpkızıl kızartılmış topluiğne uçlarıyla cızz diye bir gözünü, cızz diye öteki gözünü yakarlar. iki gözü kör olan tarla kuşunu bir kafese koyarlar. mavi, açık, duru göklere özgür uçmaya alışkın kuş, ilk önce gözlerini öttürdüğü sandığı kapkara paçavrayı tırnaklarıyla parçalamaya başlar ve zavallı, kendini bir kat...

Üretken Yapay Zekânın Bilimsel Yayın Amaçlı Kullanımına İlişkin Etik Kaygılar ve Yönetişimin Yeri

  “Uzmanlığa saygı’nın bir ifadesi ve gereği olarak hiç kimse inceliklerine vâkıf olmadığı, amaç, yöntem ve kapsamını iyi bilmediği bir alanda ulu-orta görüş beyân etmemelidir.” Başlıkta da ismi geçen, bu yazının kaynağı olan söz konusu edinilen durum, eleştirel ve düşünsel bir zeminde irdelenerek sade bir biçimde aktarılmaya çalışılmıştır.  Yapay zekâ, makine öğrenmesi kapsamında olan teknikleri, yapay sinir ağlarının kullanımının nasıl yönlendirilebileceği, derin öğrenme ve doğal dil işleyebilme modelleri de düşünüldüğünde, çok yeni olmamakla birlikte bahsedilen bu teknolojiler, elbette ki toplumsal hayatın diğer alanlarında olduğu gibi akademi de ve bilimsel yayıncılıkta da devrim yaratma potansiyeline sahip olabilecek yıkıcı bir yenilik olarak karşımıza çıkabilecektir.  Araştırma süreçlerini, yazma pratiklerini, zaman yönetimini, araştırmacının bilgi birikimini ve etik kaygılarını da kapsayan sistem, çıktılarını da bu ölçülerde etkilemektedir. Bilimsel metinleri...

öyle işte, belki bir gün dedem bile olur.

... durdu. baktı. anlayamadığım bir şeyleri dolar gibi oldu. dudakları oynadı sanırsam ve konuşmaya benzer bir eylemde bulundu-  gülmüş olmalı.  tabi ya, güldü!  güzel olmalı..  yarı sabahı mide yakan kahve eşliğinde geçiştirdikten sonra, sanki onsuz olursa olamazmış gibi, onsuz okursa okuyamazmış gibi, kalemini parmak uçlarında gezdirip okumasına döndü kırgın bir hevesle. çok geçmeden sahne dondu. arkadan akan şehir dahi her bi şey onu seyre daldı, izin verdi, su bulandı ki sebebi yağmur değildi, o’ydu.  gökyüzü damarlandı, sallandı, karıştı ve son çabasıyla tüm renklerini kustu. bulanıklık sürdü. uzanışlar gecikti -ki zaten tabiatları gereği hep gecikirlerdi- hava yoğunlaştı, ayakların altından kaçıştı ve kıvrıldı.   yavaşlayan mekânın içine fırlatılan sert bir nesnenin tok sesi ile ayılabildi zaman ki hızlandı, ayak uydurdu, kuruldu..  duruldu.  kapıyı üzerinde eğreti durmayan bir ürkeklik ile araladı - kafasını kaldırır gibi oldu ve ...

antikacı

gözlerini bulandıran geçmişin hasreti ile, dudağının kenarında insanların halleriyle alay eder tebessümü birbirlerinin hemen ardına sıralanır, kalemini harekete geçiren o muzip parıltı bakışlarına otururdu. sonra seni anlatacağı her anın yakınlarında, anlaşılmaz bir gülümseyiş tarafından hazmedilir, bir iş yapmakta olan elleri elbet birbirine karışır olur, hüzünden gözlerinin odaklanabileceği bir sallanış arardı. seni anlatacağı vakit kelimeleri yalnız kendi duyduğu bir melodinin ahengine bürünür, harfleri saygıdan mı çekingenlikten mi bilinmez sanki bir nevi resme dökülüyormuşçasına bir eğim yakalardı. yanlış anlaşılmak istemem derdi, sanki yanlış anlaşılmaması mümkünmüş gibi.. onu çok sevdim. ne gariptir ki yaradılışı öylesine amansız bir mahcubiyet üzerineydi ki, düşünür ve düşündükçe de azap çekerdi. söylediklerine nazaran bazı hususi gözlemlerini belki de daha çok küçükken içselleştirdiğinden, hayata hep hayat dışı bir gözden baktı. zaman zaman beşerîleşen dilini bölük pörçük anı ...

temel argüman

neden ve ne zaman kaybettim şu çiçekleri?  aylardır sana ulaşmaya çabaladım diyordum. sesim geliyor mu? evet biraz gürültülü burası. bu sefer açacağını düşünmemiştim. evet, dün bütün gün seni aradım. özür dilerim, yalnızca bir neden istiyorum. biraz bile olsa pişman mısın diye merak etmiştim. sesim net gelmiyor mu? alo? evet evet- simitçinin biri bağırdı şimdi ara sokaklardan. değilsin, ama ölüm kendini sana hissettirdi öyle mi? suçluluk mu duymalıyım?  güneş tüm canlılığı ile aydınlatıyor odamın hemen önündeki dar sokağı.  seni anlayamıyorum. ben, sen tarafından bu kadar kötü davranılmayı ne zaman- nasıl hak ettim?  odanın içi ise  karanlık ve bir o kadar da kasvetli, yüksek bir cam olan kapımı kaplayan duvar kağıdı neredeyse hiç içeri sokmuyor gün ışığını. kulağıma az biraz uzaklardan kahkahamsı bir ses ile şakıyan alaylı bir kuşun sesi geliyor. adını bilmiyor değilim, çıkaramıyorum.. sesinden tanıyabiliyorum yalnızca. oda pencerelerinden birini hafifçe aralıy...

gece çayı

sanırsın ki yollarımız her yerde kesişmek üzere tekrardan ayrılıyor. hayal dünyasında yaşıyor. hangi şarkıyı duysa ondan, bir şiir okuyorsa elbette ki onun aşkı kadar asil bir duygudan.. çok özel bir gözlem yapmak istemiyor yahut yalnızca kendini teslim etme istenci duyuyorsa yanında ki en çabuk nefse uzanabiliyor. ah! kendini pek bi gururlu sayıyor.. epeydir bunu bildiğimi kestiremiyor. çok az içini açıyor, çevrenin lakırdısından sıkılıyor.. bugün ona üçüncü kez rastlayışım, her bir yenik düşüşünden haberdarım ve bunları ona karşı kullanmaktan yana olacağım. nerede denk gelirsek gelelim onu katiyen yolundan alıkoymuyorum, onunla karşı karşıya gelmiyor ve yanından koşar adımlar ile geçer oluyorum. o anlamı açık seçik olmayan, o insanı çileden çıkarabilecek dudaklarındaki belli bir gülüşünü işitir gibi oluyorsam da arkamdan, sıktığım dişlerime müdahil olmuyorum. bazı anlarda donup kalıyorum, öyle itici gülümsemeler gördüm ki.. sahiden şaşıyorum. fikren daimi hareket halinde olmamdan seb...

zaman duruyor

hayat sonsuz dingin bir gecedir, eteğindeki toprağı süpürerek sessizce ilerlemeye devam eder. anlatımı öylesine hicivlidir ki, insan gülmemek için kendini zor tutar- örneğin: herkesin son derece uzun replikleri bulunur ve herkes,  herhangi bir şey hakkında, sahip olduğu bilgi formlarının elverdiğince, şahsiyatına kayıtsızmışçasına genel konuşabilme yeteneğine sahiptir ki  konuşma yalnızca komik bir etki yaratmaktadır, fazlası yoktur.  bazı kıyaslar, bazı yoksunluklar öylesine göz ardı edilemez biçimlerde lakin anlatımın açığa vuramayacağı şekillerde var olabilmiştir ki, umuda dair girişimlerin her biri bir öncekinden artık daha da etkisizdir, inançlı olanlar ellerini açar- tanrı yahut tanrısı bellediğine seslenir, boş mezarların başı hep yüreklerinde ki ağırlık fazla artanlarla doludur ve tanıdık bi evden ilk adımlar için sevinç çığlıkları yükselir- daha nasıl tasvir edilebilir ki?  tabiatım gereği önce zarar verme ilkesine alışığım, lakin söylemlerim ruha karanlık b...