akşam yemeklerinden sonra, hava güzelse -havanın güzeli de artık ne demekse- nehrin serinliğini duymaya ama göl kenarına uzun bir yürüyüşe giderdik. sen sanki her sınayışı geçmiş bir sadakat ile, her şeye tahammülü olan ihanet bilmez bir sevda yahut denizi yaran bir inançla- yani diyorum ki bunlarla karşılaşmış ve sonsuzluklarını tatmış bir zamansızlıkla tebessüm ederken, ben yarı baygın halde aşağı doğru düşer gibi hisseder, adımlarımın düşüncelerine yetişmesi umuduyla sekerek arkandan ilerlerdim. onca ahlarımın ve öfkemin tam içine. kulağıma uzaklardan bir tarlakuşunun sesi dolduğunda, önce daha da bir ıssızlaşırdı şehir, sonra hava harikülade tanıdık kokular eşliğinde kasvetlenirdi ve ben, yalnızca hatıralarda güzel hatırlayacağımı bildiğim sevgi(li)lerin hasretini çekerken çekingen bakışlarımı senden uzaklara çekerdim. aşk nedir diye soracak olduğunda, yakınlardan bir tarlakuşunun şakıyışını işitir, artık yüreğimin coşmayacağını kendime telkin ederek hatırlatır, inandırır, başıboş bir gevezeliğe seni de katabilmek adına hayal kırıklıklarımdan bahsederdim. insanlardan haz etmediğimi söylerdim ve bana katılırdın. bebeklerin küçük tabutlarından, tanrının varlığının kanıtlarından, sevgiye inanışından, çocukluk günlerinden ve bu dünyadaki tüm gülünçlüklerden bahsederken, alçak sesle- neredeyse fısıldar gibi anlattığım başka şeyleri de duyar mıydın hiç bilemezdim.
dün rüyamda yine ölüyordun. keşke- keşke anlattığın bazı şeyleri tekrardan dinleyebilseydim. acaba ömrünün son günleri nerede geçecek? hangi şehirleri görebileceksin? arzuladığın aile resmine sığabildin mi? saçını ne kadar uzatabildin? annen gönlünü aldı mı? dostlarınla daha sık görüşüyor musun? gökkuşağını gördün mü? hiç daha fazla mektup yazmalıyım dediğin oluyor mu? aklına en sık kimler geliyor? niye yeni unuttun? miden nasıl? o filmi beğenmiş miydin? nasıl oldun? depremi hissettin mi? sağlığın yerinde mi? hiç pişmanlık duyuyor musun? hem çok iyi bildiğim hem de hiç mi hiç tatmadığım bir sessizlik bu. bana bakıyorsun -o kadar alıştım mı sahi- köşede sarı yağmurluklu bir çocuk annesinin elinden tutuyor. bana bakıyorsun. bir çocuk. omurgadan ibaret, refleksel bir mahlukat olarak tasfiri bulunabilen? çocuk. tehlikeli kimyasallar vücuda en çok solunum yolu ile alınır. bunu karaladığım defter mor ve dışarısından yaldızlı parlakça bir görünüşü var. çocukluğumdan kalmış ol...
Yorumlar
Yorum Gönder