sicilya'da
bulunan agrigentum şehrinin hükümdarı phalaris, ölüm cezasına çarptırılan
mahkûmların cezalarının infazı için tercih ettiği pirinçten boğa heykeli ile
anılır. mahkûm boğanın içine konur, altında ateş yakılırdı. boğa ısındıkça
kurban içinde yanarak can verirdi. boğanın kafasında ise mahkûmların
çığlıklarını kızmış bir boğanın böğürmesine çeviren tüplerden ve tapalardan
yapılan karmaşık bir mekanizma bulunmaktaydı. söylentiye göre boğa tekrar
açıldığında, kurbanın kavrulmuş kemikleri mücevher gibi parlıyor ve bunlardan
kolye yapılıyordu. tüm bu söylemler sınırsız bir insan kalabalığından ibaret.
italya'da tarla kuşlarını hiç durmamacasına öttürmek için, ateşle kıpkızıl
kızartılmış topluiğne uçlarıyla cızz diye bir gözünü, cızz diye öteki gözünü yakarlar.
iki gözü kör olan tarla kuşunu bir kafese koyarlar. mavi, açık, duru göklere
özgür uçmaya alışkın kuş, ilk önce gözlerini öttürdüğü sandığı kapkara
paçavrayı tırnaklarıyla parçalamaya başlar ve zavallı, kendini bir kat daha
yaralar. karanlığın gözüne yapışan bir paçavra, is ya da kurum değil, bir
zindan, gece olduğunu anlayınca, kanat hızıyla geceyi aşmaya, güne güneşe
ulaşmaya çabalar. çırpınır, çırpınır, her kanat vuruşu katı kafese çarpar,
acır, acır!.. kara gece, aşılmaz bir kara duvardır. uçucu kanatlardan kat kat
güçlü, iç hızıyla ötmeye koyulur, öter öter. gecenin öte tarafında gönlünün
gününü güneşini, nur alemini yaratır. yine o mavi göklerine çıkar, ta altında
ufuklara kadar ıssızlaşan yeryüzüne pırıl pırıl pullar gibi renk renk cıvıltısını
döker, döker allah esirgesin duramaz; çünkü durunca karanlık, ökseci kuşçunun
kara parmak ve avuçları gibi varlığını kavramaya koyulur. öter, öter yaradılışa
bütün canını, gönül cömertliğiyle harıl harıl döktükten sonra, boynu bükük, şu
dar-ı dünyaya kör gözleri açık, aramızdan şükranla ayrılır. o da en kısa
tanımıyla iyi insana benzer. aldığı kadarını, hatta aldığından çoğunu dünyaya
verir.
dün rüyamda yine ölüyordun. keşke- keşke anlattığın bazı şeyleri tekrardan dinleyebilseydim. acaba ömrünün son günleri nerede geçecek? hangi şehirleri görebileceksin? arzuladığın aile resmine sığabildin mi? saçını ne kadar uzatabildin? annen gönlünü aldı mı? dostlarınla daha sık görüşüyor musun? gökkuşağını gördün mü? hiç daha fazla mektup yazmalıyım dediğin oluyor mu? aklına en sık kimler geliyor? niye yeni unuttun? miden nasıl? o filmi beğenmiş miydin? nasıl oldun? depremi hissettin mi? sağlığın yerinde mi? hiç pişmanlık duyuyor musun? hem çok iyi bildiğim hem de hiç mi hiç tatmadığım bir sessizlik bu. bana bakıyorsun -o kadar alıştım mı sahi- köşede sarı yağmurluklu bir çocuk annesinin elinden tutuyor. bana bakıyorsun. bir çocuk. omurgadan ibaret, refleksel bir mahlukat olarak tasfiri bulunabilen? çocuk. tehlikeli kimyasallar vücuda en çok solunum yolu ile alınır. bunu karaladığım defter mor ve dışarısından yaldızlı parlakça bir görünüşü var. çocukluğumdan kalmış ol...
Yorumlar
Yorum Gönder