ne de korkunç can sıkıcı. tüm elemlerin tadı aynı, hiçbir keşkenin manası yok ve hiç bir söz hiç bu kadar anlamsız olamadı. acının dahi eski acılığı kalmamış ki kesintiye uğratamıyor hiçliği- can sıkıcı. daha çarpıcı yahut daha kederli bir tarifi olmaksızın, garip, utanılası ve de şüphesiz ki son derece acınası, can sıkıcı bir ifade: can sıkıntısı. oturmuş bakındığım bu görüş noktasının natamam olduğunu affınıza mağruren kabul edebilirim, durağan bir an da hayatın olağan gülünçlüğüne güldüysem pek tabii bir melankoliğin mizah anlayışından fazlasına sahip olmadığımı itiraf eder, elbette er geç yalnızca bir imge yığınına evrilecek olan bu sayfaların sezdirebileceklerini benden çok daha iyi anlayabileceğinizi de söyleyebilirim. şayet ben son derece beyhûde ümitleri ile yaşamaya çabalayan biri olmaktan fazlası değilim, bugün yazdığıma yarın güleceğim. gün kararır kararmaz inat etmeksizin dosdoğru hayallerime döneceğim. hayat hengâmesinin beni de saçıp savuracağı anı beklerken hafifçe geri çekilecek; heybetli ağaçları, yürekten isyanları, küstahça bakışları ve sıfat yakıştırmaktan aciz olduğum sevgileri seyre dalmakla yetineceğim. bir anlığına susacak ve gamsız bir telaşla ileriye atılmadan hemen öncesinde, etrafımı saran ses cümbüşünün orta yerinde bitkin hışırtıları, sessiz esintileri, tenime ulaşan güneşin uysallığını düşleyeceğim. yeryüzünün tüm yeşilliği yalnızca benim erişmem için önüme serilmiş gibi olacak, bağdaşım gevşeyecek, gözkapaklarıma sevdiğim tonlarda buseler konulurken ağlayışımı sürdüreceğim. içsel bir hınçla doğrulmak isterken sessiz gecelerden sonsuz bir kayıtsızlık edinecek, lakin buna sevinmeyeceğim.
elimdeki demir titriyor, gözlerim dolu ve sen yine tüm bunların hiçbir zaman farkına var(a)madan yaşamını sürdürüyorsun. saklamadım. hiç saklanmadım. aşk ve sevgi dediğine olan inançsızlığımı da saklamadım. ne kadar da şanslısın. bazı sesleri tanımıyor, bazı bakışları bilmiyorsun. bilme de zaten. anlama. bir akşam vakti, anneannenin dizlerine başını yasladığında ve uyku çarşaf olup da şefkatli ellerce seni sardığında, pencere kenarı huzurunu kucakladığın anılar içlerine doldu diye bu gözlerin böyle belki de. herkesi anlamaya çalışmamalı oysa insan. her şeyi de duymamalı. yalan- evet, yalandı; sana duyduğum öfke, kedileri sevdiğim, ağaçlarla dertleştiğim, kucağında uyuduğum, sarıldığın vakit geri çekilmelerim, seni sevmediğim sevdiğim, en çok da seni sevmediğim... sessizliğine gömdüğün ihtimalleri soluyorum her gün, sesini de çoktandır unutmuşum, sessiz sohbetlerimizde hiç cevap vermiyor silüetin. oysa yalnızca aklına düştüm diye, öylesine bir uğrayabilirdin. zira ...
Yorumlar
Yorum Gönder