ne de korkunç can sıkıcı. tüm elemlerin tadı aynı, hiçbir keşkenin manası yok ve hiç bir söz hiç bu kadar anlamsız olamadı. acının dahi eski acılığı kalmamış ki kesintiye uğratamıyor hiçliği- can sıkıcı. daha çarpıcı yahut daha kederli bir tarifi olmaksızın, garip, utanılası ve de şüphesiz ki son derece acınası, can sıkıcı bir ifade: can sıkıntısı. oturmuş bakındığım bu görüş noktasının natamam olduğunu affınıza mağruren kabul edebilirim, durağan bir an da hayatın olağan gülünçlüğüne güldüysem pek tabii bir melankoliğin mizah anlayışından fazlasına sahip olmadığımı itiraf eder, elbette er geç yalnızca bir imge yığınına evrilecek olan bu sayfaların sezdirebileceklerini benden çok daha iyi anlayabileceğinizi de söyleyebilirim. şayet ben son derece beyhûde ümitleri ile yaşamaya çabalayan biri olmaktan fazlası değilim, bugün yazdığıma yarın güleceğim. gün kararır kararmaz inat etmeksizin dosdoğru hayallerime döneceğim. hayat hengâmesinin beni de saçıp savuracağı anı beklerken hafifçe geri çekilecek; heybetli ağaçları, yürekten isyanları, küstahça bakışları ve sıfat yakıştırmaktan aciz olduğum sevgileri seyre dalmakla yetineceğim. bir anlığına susacak ve gamsız bir telaşla ileriye atılmadan hemen öncesinde, etrafımı saran ses cümbüşünün orta yerinde bitkin hışırtıları, sessiz esintileri, tenime ulaşan güneşin uysallığını düşleyeceğim. yeryüzünün tüm yeşilliği yalnızca benim erişmem için önüme serilmiş gibi olacak, bağdaşım gevşeyecek, gözkapaklarıma sevdiğim tonlarda buseler konulurken ağlayışımı sürdüreceğim. içsel bir hınçla doğrulmak isterken sessiz gecelerden sonsuz bir kayıtsızlık edinecek, lakin buna sevinmeyeceğim.
dün rüyamda yine ölüyordun. keşke- keşke anlattığın bazı şeyleri tekrardan dinleyebilseydim. acaba ömrünün son günleri nerede geçecek? hangi şehirleri görebileceksin? arzuladığın aile resmine sığabildin mi? saçını ne kadar uzatabildin? annen gönlünü aldı mı? dostlarınla daha sık görüşüyor musun? gökkuşağını gördün mü? hiç daha fazla mektup yazmalıyım dediğin oluyor mu? aklına en sık kimler geliyor? niye yeni unuttun? miden nasıl? o filmi beğenmiş miydin? nasıl oldun? depremi hissettin mi? sağlığın yerinde mi? hiç pişmanlık duyuyor musun? hem çok iyi bildiğim hem de hiç mi hiç tatmadığım bir sessizlik bu. bana bakıyorsun -o kadar alıştım mı sahi- köşede sarı yağmurluklu bir çocuk annesinin elinden tutuyor. bana bakıyorsun. bir çocuk. omurgadan ibaret, refleksel bir mahlukat olarak tasfiri bulunabilen? çocuk. tehlikeli kimyasallar vücuda en çok solunum yolu ile alınır. bunu karaladığım defter mor ve dışarısından yaldızlı parlakça bir görünüşü var. çocukluğumdan kalmış ol...
Yorumlar
Yorum Gönder