gece olup da herkes odasına çekildiğinde, evlerin en arka odalarından birinde karanlıkta tek başlarına oturmuş kaygı dolu fısıltıları sızdırırken duvarlar, elleri ile kapanan suratların kısık sesli ağlayışlarını yalnız ben buluyor oluyorum. bana gözyaşları içerisinde sarılıyorlar, sesleri çatallaşıyor, ki ben zaten güçsüzmüşüm, karşılık vermiyor ama itmiyorum. çekmediğim kollarımın ışığında yitmiş günlere ağlamakta buluyorum kendimi, gözyaşlarıysa yüreğime sızıyor, bekliyorum. kapı dışarı ettiğim ilhamı içeriye buyur ediyorum, isimlerini sırtlanıp çöküyorlar yamacıma ki içime bir öykü doluyor, sonra geceme korku, geri çekiliyorum. 'görebiliyorum!' diye şakıyarak sokağıma uğrayan bir garip, ritme eşlik eden pabuçlarına işiten kimselerin manasız bakışlarını takıştırarak ilerliyor. sokaktan bir kedi geçiyor, bir kadın, bir de çocuk. çocuğun adımları itaatkâr. çocuğun iki eli de boşlukta. yüreği de... pencerelerin birinde bi teyze sağa sola saçılanları izliyor, balkonunda bir iki çiçek. balkonların birinde birkaç toprağı taze saksı, diğerinde ayrılığın sancısı... sokağın başında bir ihtiyar soluklanıyor, sonundaysa birinin hızlı ve cüretkâr adımları... kaldırımda birkaç tebeşir yarım bırakılmış belli ki mızıkçılar, oysa sokaktan geçenler sokaktan habersiz, ölüm gelmesi gerektiğinden habersiz, kadın kediden ve çocuksa savaştan. bir bebek ağlıyor. bir başka bebek ürküyor. bir anne umursamaz. bir baba kayıp. vakit geçti ki üşüdüm, çay artık buz tuttu sanıyorum. yokuş yazı karalıyorum gördüklerime, sıkılıyor, yarım bırakıyorum.
elimdeki demir titriyor, gözlerim dolu ve sen yine tüm bunların hiçbir zaman farkına var(a)madan yaşamını sürdürüyorsun. saklamadım. hiç saklanmadım. aşk ve sevgi dediğine olan inançsızlığımı da saklamadım. ne kadar da şanslısın. bazı sesleri tanımıyor, bazı bakışları bilmiyorsun. bilme de zaten. anlama. bir akşam vakti, anneannenin dizlerine başını yasladığında ve uyku çarşaf olup da şefkatli ellerce seni sardığında, pencere kenarı huzurunu kucakladığın anılar içlerine doldu diye bu gözlerin böyle belki de. herkesi anlamaya çalışmamalı oysa insan. her şeyi de duymamalı. yalan- evet, yalandı; sana duyduğum öfke, kedileri sevdiğim, ağaçlarla dertleştiğim, kucağında uyuduğum, sarıldığın vakit geri çekilmelerim, seni sevmediğim sevdiğim, en çok da seni sevmediğim... sessizliğine gömdüğün ihtimalleri soluyorum her gün, sesini de çoktandır unutmuşum, sessiz sohbetlerimizde hiç cevap vermiyor silüetin. oysa yalnızca aklına düştüm diye, öylesine bir uğrayabilirdin. zira ...