Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Aralık, 2023 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

İstanbul'da aşık olması güzeldi

ama daha güzeli, sana âşık olmaktı. biliyor musun?  bugün yine aşiyan mezarlığına gittim. yalvarmaya. eminim ki her birinin birkaç satırı vardı, sana bu anlam teşkil etmeyen hissi anlatmaya. daha doğrusu, inandırmaya. benimse yok. döndükten her sonra, boş yere bekledim beni aramanı. bir kez, yalnız bir kez 'gel' desen- tabii böyle ahkam kesmesi kolay diyorsundur... oysa her şey güzel başlamamış mıydı? seni ilk gördüğümde, hüzün kuşanıyordun gecenin ilk saatlerinde. öylesine bakmıştım ki, epeydir yan tarafımda oturmana rağmen, neden bilmem çok sonra fark edebildim seni. yalnızdın, içliydin ve ağır ağır veriyordun nefeslerini.  seni gördüm. güzeldin. yani öyle laf olsun diye söylemiyorum. gerçekten güzeldin. hani bakınca kala kalınan türden...  elinle çepeçevre sarmıştın bardağını, tutunman gerekliydi belli ki. yalnızlığını bulaştırmaktan mı çekiniyordun sahi? bastığın yere bile hafifçe uzanıyor gibiydin, nasıl bir şeydi bu sende ki?  yine de her şeyin sonsuzmuş gibi geldi. bir

şunu bil; uğultular çoğaltıyor harfleriniz içimde.

16.12.23 benden bir parça olduğunu fark ettiğim, benden bir şekilde kopartılan ve artık benim olmadığını anımsayabildiğim bir duygu? anımsayıp, o anda unuttuğum bir şeyler var, bir duygu olmalı.. elbette ki bir duygu!  bir şey kaybettim. bir şey kaybettim. bir şeyi-  belki de söylenecek, tanımlanacak, açıklama getirilecek, anlaşılacak hiçbir şey yoktur ortada. hiçbir şey değişmedi ne de olsa. belki de unuttuğum bir şey yaşanmadı da, hiçbir şey yaşanmadı aslında.  o kopkoyu gecede gülüşümü duymak beni kendime getirmemiş miydi? can derdinde ki bir yaratığın döngüde ki uyuşuk fısıltısının ritmine karışan bi kaçık cıvıltı, kuş dili bir ezgi... usulca yayılan sarsıntının tesiri değil mi sahi tüm bunlar? bi başınalığın şiiri. yine gece. ayışığı. günlerden beri sıradayım. duyuyor musun... yine sesler var kesin dışarıda ve tasviri hep bir eksik bir şeylerin perdelerimi aralıyorum sevseydik ne olurdu sanki yazmalı yok yok belli ki  dalmalı. 17.12.23 çeşitli kaygılar.  tepkisizliğin nesneleştirm

nereye olduğu fark etmez, gitmenin kendisini sevmek

15.12.23 gecelerce uyusam da, her sabah sözleri yapışıyordu bana. odanın içinde asılan, uçuşan, anlamsız kelimeler görünür oluyordu her bir sekteye uğrayan, yeniden başlayan konuşmada. konuşmalarda. konuşmalarca..  uğulduyorlardı kafamın kıyısında. pencere kenarı fırtına uğultusu gibi, kaynayan suyun çağırışı, sızdıran musluğun gece üzeri evi saran yankısı gibi. iç içe geçmiş dudakların , seslerin ve gözlerin kaynadığı manzaralı bir otobüste yolculuk ediyordum sanki. ayırt etmek güçleşiyor, üst üste geçiyordu hep çehreleri. o içindekileri dökerken de yüzüm geçmişe dönüktü. bir an için gözlerinde ki ifadeyi kaçırmış(t)ım. öylece durup bakmama rağmen, anlamadığımı sanması olağan değildi. yine de yineledi. yinelemesini istemezdim.  kelimeleri bana yapışıyordu. gözleri(m) kayıyordu, geride kalıyor gibi oluyordum ve o sırada aklıma gelen bir şeyi anlatabilmek, söze dökebilmek için dudaklarımı hemencecik aralamazsam sanki sesim hiç çıkmayacak gibi geliyordu. yüreğim kendini ara sıra belli ed

ama sevgiden bir şeyler ummuştum ben

  14.12.23 inancımın son parçasını da sindirdim,  az önce  ilerlerken, gecenin getirdiği özgürlüğü çekiyorum içime.  sustuğum yerlere baktım sevdiğim mekanları da yuttum. tahammülüm dahi yitmek üzere ama olsun sevgiden farklı şeyler ummuştum ben. olsun. içime ağladıklarımı içtim dediklerinizi de. biraz geride daha az önce. bu kısa an da, her şey huzur getirebilir olur artık avuçlarıma ilerliyorum rüyalar(d)a, daha derinlere. saçımı çekiştiren hoyrat rüzgar, ellerimi (u)yanık tutan sinsi soğuk, sıkı sıkıya kapanmış kapılar, örtünmüş perdeler, alabildiğine geniş bir kaldırımda omuz omuza yürüyen o gözlerini yalnız birbirlerine emanet edenler, yanağımda ki tuzlu yanık, insanlarca dışlanma duygusunun yanında onları dıştalama ayrıcalığına sahip olma hissinin uğultusu, aklımda yalnız gözleriyle kalanlar, kendime çıkar yol arayabileceğim izbe sokaklar, koşabildiğince hızlı kaçan bir beden, kesilen soluklar.. kıyıda bir banka çöküp kalmışım, yüzümü tutuyorum serin serin esen geceye. sanki herk

sol elim sıcak, sağ üşüyor eski bir anıdan

13.12.23  bir şeyler mi karalamak istedim, suçumda ben izi var,  kalemi unutmuşum bir şiir mi var dilime dolanan, zihnimin salonuna bacak bacak üstüne atıp kurulan, ısrarla talebini hatırlatan olsun, kelimeleri daha yeni uyutmuşum bir mayhoş koku çalındı burnuma sanıyorum ki bir çiçeğim var, yansın,  elbet suyunu vermeyip kurutmuşum. yine yan(ıl)dım bulamıyorum ki unutmuşum

11.12.21

Omuzlarına ve zarif göğüslerinin üzerine dökülen karamelimsi saçlarının arasına sızan ışık huzmelerini kuşandı, gözlerinde kahve kokularına yamanmış bi tehditkâ r  doku vardı. Kızıllıkların oynaştığı uslanmaz bukleleri yarım yamalak tarandı ince parmaklarınca, dudaklarında asılı kalmış davetiye manidardı. Başı eğikti, önüne, kahve bardağına doğru bakıyordu. Gözleri önce yere düştü, duvar boyunca yavaşça yuvarlanıp öbür köşeye kadar geldi ve birden tam karşıda durdu; gerinmek istercesine kollarını arkasına doğru uzattı, başını kaldırdı ve beni gördü.  Kendisinin, daha açık bir ifade ile görüntüsünün, farkında olmanın mutluluğuyla ince bedenini dikleştirdi, her bir santimiyle bakana lütuftu çehresi, zarif boynu gözlerimin önündeydi; nefesleri hızlandı, üzerinde hissettiği bakışlarım yüzünden gurur duyduğu ve heyecanlandığını anlamamak mümkün değildi...  Tebessümden, saflıktan veyahut kibarlıktan yana değildi, hayır, hatta bakışları kararmış gibiydi ve ben de pek farklı bir durumda olduğu

yine yan(ıl)dım

12.12.23 mitralyöz neye ateş ederse etsin iyi ateş edip etmediği üzerine konuşabilir misin? hiçbir yere gitmediğimi söylemiştim. kurayı değil yalnızca ezberini çektim. hiçbir yere gitmiyorum. bir yere varmak üzerine olmayacak bu yürüyüşüm. çekirdeğe ilerleyen bir yaratık, var oluşuna kasteden. çer çöp içinde, kalabalıkta, döküp saçılanlar arasında aceleyle süregelen bir arayışta, her bir şeyi anlamsız bulmaya yetecek, pek de kısa sanılmayacak bir an, ömre yayılması uzun sürmeyen.   neye dönüşeceklerini kestiremiyorum, iddialarını arıyor gibiler. hiçbir yere. gitmiyorum. ona izin mi verdin? tabii ya, izin verdin. 'sağ kalmak mı? iyi de ne pahasına?' lütfen bana sırtını dönme.  güldü. evet evet(...) ağladı öldü(m) mü? yoksa ağladı sustu(m) da, güldü(m) mü? durdu. baktı. anlayamadığım bir şeyleri dolar gibi oldu. dudakları oynadı sanırsam ve konuşmaya benzer bir eylemde bulundu. gülmüş olmalı. tabi ya, güldü!  güzel olmalı. yarı sabahı mide yakan kahve eşliğinde geçiştirdikten s

do not disturb

  11.12.23 yine de galiba... ama biraz da... "iyi de... hım... yazdıklarınızı yayınlıyor musunuz peki?" "yazıyorum." hiçbir şey demedi. şuna buna benzemişsin bile demedi. keşke deseydi. bayanlar ve baylar! sizlere kendilerini takdim etmek isterim; bendeniz, tahammülsüzlüğün portresi! 'iyi de tüm istediğim hatırımı sorman, beni sevmendi!' 'bütün istediğim seni sevmeme izin vermendi.' hem... sahi... şimdi düşünüyorum da... üzerine şu koskocaman yaftayı yapıştıran sen değil miydin? 'lütfen rahatsız etmeyin!' diye? kızım neden kimseciklere güvenemiyorsun? kızım,  neden kimseciklere güvenemiyorsun? neden? kimseciklere güvenemiyorsun. güvenemiyorsun. güvenemiyorsun çünkü güvenemiyorsun çünkü sende, ve sen de güvenemiyorsun çünkü sen güvensizsin. güvensiz ne? ne dedin sen? telve de boğulan. üstünü çizer. telveye boğulan kahve. üstünü tekrar çizer. bu sefer tek çizgi. özenli. özenle. ilk yudumda içeni telveye boğa n kahvenin huysuzluğu. huzursuzl

5.1

 4.12.23 bugün, yine ölü be(de)nleri düşledim. dilimin her zamankinden daha da kahve bir dokusu olmalı. çağrışımlardan şikayetçi değilim. değilim dedim bir kere. değilim. burası topu topu dört köşelik bir şehir hem. biz hangi sokağında karşılaşırız dersin?  deprem. 5.1 ... ve perde kapanıyor.  bir deyiş vardı yazdım  ama dilime ezber verdirtmeden unutmuşum.  8.12.23   Bilemem. size nasıl geliyor bilemem… ama ben; oradan buradan topladığım fotoğraf karelerine saatlerce bakmayı, yağmuru,  ekşi olan elmadan şekerleri, tarçın kavanozundaki kıvrılmış defne yaprağını, sağ elimin üzerindeki tek, sol kulağımın üstündeki ardışık iki beni, kapıdaki selam verdiğim kahve tonlarını örtünmüş kediyi, ilk yudumunun sıcaklığına yetişebildiğim kahveyi, kuş lisanını, şiirden bir üslupla yazabilmeyi, ahenkli bir uyumla dans edercesine yürüyebilmeyi, gün batımlarını biriktirmeyi ve huzur kuşanıp hüzünlenebilmeyi, gün doğumlarını gözleyebilmeyi ve umut edebilmeyi, hatırlamayı, izleyebilmeyi, susabilmeyi, sa

çek şu üzerimdeki cesedi

 3.12.23 ağır yürüyüşleri ile yolu tamamlamaya girişen insanlar, mesai saatinin bitimine geri sayım için sıradayım, miskin bir çift gözün kendinden hallice uyuşuk olan adımları, oyuncak arabanın inleyen motorunu dinleyen biz çevre sakinleri, kulağıma -kaçıncı döngüde olduğu belirsiz- takılan şarkı, dilime dolanan -bu kaçıncı belirsiz- bir yerlerden aşınma bir şiir, saçlarımı karıştıran oyuncu dalgalar, art arda kaynayan anlamsız döngüden çalıntı cümle bozuntuları, hisleri sırtlanıp kelimelerle oynayan, bozuk para soran mağrur bir ses -çokça uzaklarda ama-, beklediğim aramanın titrekliği gözbebeklerimde, kahkahası kesilmeyen inşaatın usul usul göğe uzanması -yine mi?, tanrım yine mi?-, bir yere olmayan bu yürüyüşü benimse(me)dim, özür dilerim, ama eskilerden bir ses, tok ama alaylı, kaşlarının reveransı canlanıyor, vurguları taptaze, gözleri canlı ve sesleniyor bana kadar uzayan parmakları; "lügatta efelik olmaz!"  soğuk sayılmaz ama ellerim üşümüş olmalı, aç sayılmam ama sind