gardını indirmeyi hiç mi hiç sevmediğini iddia eden, öyle ki bazı zamanlarda şiddetinden anlam verilmesi güç olabilecek gülünçlükte bir özgürlük duygum vardır. tatsızlıkları, sokak kavgaları, kabusları olmayan bir gece geçirdiysem ve zihnim benden önce uyanmışsa, yarım dakika sonrasında, kendime asli karar verme iznini tanımayarak, yürüyüşe çıkabilmeye dair olan istencimi dinler ve kendiliğimi kapının önüne kadar götürür, üzerini silkeleyerek iyice tembihler ve oracıkta bırakırım. geçtiğim yeşil alanlarda lavantalar var mı diye bakınıyorum, aslında gerçek manada aramaya değer bulduğum pek de bir şey yok, çıkarken anahtarı ne diye almadım ki diye, kısa bir anlığına huzursuzlanıyorum. bir zamanlar aradığım o dört yapraklı yoncayı hiç buldum mu hatırlamıyorum. beyaz çitli müstakil bir evin arkasında bir erik ağacı, serçe ve saksağanları görüyorum. az biraz ilerde yaşlı kadının biri bir ayakkabıcının önünde soluklanırken cam duvarın öteki tarafında sergilenen ayakkabıları inceliy...
İlk izlenim olarak, sinema sektöründe karakter olarak temsilleri zaten oldukça kısıtlı olan yaşlıların, televizyona sürülen veyahut başka kurmaca yapımlarda mağdur, muhtaç ve sağlıksız kişiler olarak gösterildiği, medya aracılığı ile korunan olumlu-olumsuz kalıplaşmış klişe yargıları da içinde barındıran bir durum komedisi Frasier. Dizide Martin karakterimiz görece edilgen ve uzalaşmacı olmaya pek yanaşmayan bir yaşlı portresi olarak çizilmiş.. Bakış açısı, en azından ilk bölümler ekseninde, bakıma muhtaç yaşlı ve ona bakamayan veya yalnızca bakmayı istemeyen çocuklarının karşılaştıkları zorluklar ve günlük hayatlarına yansıyan sorunlar şeklinde. Martin olduğu kişiden ödün vermeyi sevmeyen, sevgisini gösterme konusunda çekimserlik gösterse de lafından geri durmayan, oğulları gibi şekilci ve elitist olmayan biri.. Boşanmanın ardından memleketine taşınan, radyo psikiyatristi:) olarak kendine yeni bir hayat kurma çabasında olan Frasier ise insanları ve kendini anlamaya, vaktini entelektüe...