Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Mart, 2025 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

nükteye övgü

bugünlerde bi tuhaf koku var. farklı suretlerde suratıma çarpan ve beni olduğum yerlerden koparan. balkondayız, sen yine tabiatın gereğince çok sevmişsin, adını şu anlarda hatırlayamadığım bir türküye eşlik ederken yüzünde güller açtırarak sağa sola sallanıyor, olarak ve bakarak beni mest ediyorsun. o kadar kısa bir an ki kendimi 'ev'de hissedilebilişim, şaşıyorum. kuş cıvıltıları duyuyorum.. ne kadarda güzel bir an- söz gelimi, sana ve bana yeni baştan bir hayat yazıyorum. içimde gidilmemiş hiçbir park bırakmıyorum. sen sabahları hep hazır sofraların kokusuna, yüzünde şefkatin tesiri tebessümler yeşerterek uyanıyorsun.. diyelim ki kış, gördüğüm her elmalı şekeri alıyorum. içimde müthiş bir yaşama isteği varmış gibi savruluyorum, öyle ki her gördüğüm ağaca kocaman sarılıyorum.. ne özleyeceğim balkon bu, ne de damağımda istediğim tad bu acılık oysa. gece çayı demliyor,  yeni baştan bir hayat karalıyorum. sana veya  bana.. 

iki kişilik sessizlik

dün rüyamda yine ölüyordun. keşke- keşke anlattığın bazı şeyleri tekrardan dinleyebilseydim. acaba ömrünün son günleri nerede geçecek? hangi şehirleri görebileceksin? arzuladığın aile resmine sığabildin mi? saçını ne kadar uzatabildin? annen gönlünü aldı mı? dostlarınla daha sık görüşüyor musun? gökkuşağını gördün mü? hiç daha fazla mektup yazmalıyım dediğin oluyor mu? aklına en sık kimler geliyor? niye yeni unuttun? miden nasıl? o filmi beğenmiş miydin? nasıl oldun? depremi hissettin mi? sağlığın yerinde mi? hiç pişmanlık duyuyor musun?  hem çok iyi bildiğim hem de hiç mi hiç tatmadığım bir sessizlik bu. bana bakıyorsun -o kadar alıştım mı sahi-  köşede sarı yağmurluklu bir çocuk annesinin elinden tutuyor. bana bakıyorsun. bir  çocuk. omurgadan ibaret, refleksel bir mahlukat olarak tasfiri bulunabilen? çocuk. tehlikeli kimyasallar vücuda en çok solunum yolu ile alınır. bunu karaladığım defter mor ve dışarısından yaldızlı parlakça bir görünüşü var. çocukluğumdan kalmış ol...

her yeri saran hasretten bir tebessüm

şimdi soluk bir akşam üstü, bal ve ıhlamur sarıları eşliğinde ağaçların gölgelerini karşılaştırıyorsun. herhangi bir şeye dair bir çaban kalmadığını düşünebilirsin, lakin almayı düşlediğin o kızıldan deri cep defterinin bir köşesine bir ismi karalayıp kıvırmak için can atıyorsun. anlaşılmaya dair umudun kalmamış gibi yürüyebilirsin, lakin koşulsuz bir sevgi için, hem de bütün o gururuna rağmen, çok sabırlı olmaya devam ettiğini gizlemiyorsun.  senin baktığında başka bir doku var ve sen bundan şikayet etmekten oldukça da uzaktasın, yalnızca senin olacak- yalnız sana ait olmasını utanmazcasına arzu ettiğin bir tesadüf olabilir sanıyorsun, lakin  sen artık küçük bir çocuk değilsin, teşkil ettiğin nesneleri kabullenmek zorundasın- kötülüğü unuttuğunda, gördüklerin hallerinden sıyrıldıklarında ve hatıralarından kalan yegâne şey estetik bir kavrayış olduğuna yüreğin biraz ferahlar gibi oluyorsa da huzur bulamıyorsun...  

mor patates

bugün ilk defa mor patates yedim. bahçesinde yetiştirdiklerinden bana soyarak verdi, gülümsemeyi hiç bırakmadı. hiç. onun ustalığında çubukları kullanamadığım zamanlardaki gibi. yarın yine getireceğini anlatmaya çalıştı, ben ise ne çok sevdiğimi. yarın getiremedi, ben de söyleyemedim ne çok sevdiğimi. incecik ve uzuncalardı, tatlı diil, neredeyse mor gibi. bahçesine davet etti, bir çok sebze ekmiş, hiçbirini atlamadan göstermeye çalıştı, nane ve ananası bile varmış- adını bilmediğim birçok yeşilliği daha vardı. üç kızı varmış, ikisi evli. ikisinin nişan fotoğraflarını buldu iç odalardan, bana gösterdi, ikisi de güzelmiş, aynı benim gibi. ikisinin de güzel olduğunu söyleyebilmek isterdim, aynı onun gibi.  gösterecekleri biter gibi olduğunda,  beni öylece ayakta dikilirken ve ne yapacağımı bilemezken gördü. patlayan çiçeklerini göstermek için çömeldi, aceleyle beni de çağırdı, yapmama izin verdi. patlattığım tohumlardan elime tutuşturdu, peçeteye sardım. kendi bahçeme ekmem için...